admin

Oca 182015
 

Sebzelerle Müzik Yapanlar

Müzik aletleri ille de çok pahalı şeyler olacak değil! (Aslında sebze-meyve fiyatları son zamanlarda epeyce cep yakıyor 🙂

sebzelerle müzik

Foto: www.china.org.cn

Çocukluğumuzda ince söğüt dallarından düdük, kamışlardan kaval yapardık. Yani bitkilerle müzik arasındaki bağlantıyı taa çocukluğumuzda öğrenmiştik.

Oysa yeni nesil bitkileri saksıda, parkta-bahçede, ya da yemek tabağında görüyor.

Bazı insanlar doğa ile kopardığımız bağları bir nebze olsun onarmak, ona sesimizi iletebilmek için sebze ve meyvelerin sözcülüğünden yararlanmaya çalışıyor.

Tekil veya birkaç kişilik gruplar olduğu gibi, sebze-enstrüman orkestrası kuranlar da mevcut.

Sebzelerle müzik

Foto: www.thehallsofmusic.com

Aşağıdaki videolarda sebzelerden üretilmiş müzik aletleriyle verilen konser örnekleri yer alıyor.


The vegetable orchestra


Elektronikle sebze meyvenin bütünleşmesi

Ne dersiniz doğa bu yöntemle bizim sesimizi duyabilecek mi acaba?

ahmet aksoy

Kaynak:
http://amazing.axtelsoft.com/musical-instruments-vegetables/
http://www.dailymail.co.uk/news/article-2553951/Flute-veg-Green-fingered-musicians-perform-instruments-make-vegetables-show.html
http://thecreatorsproject.vice.com/blog/how-to-turn-fruits-and-veggies-into-a-musical-instrument

Ağu 262012
 

(Aşağıdaki olumlamalar, Haftalık Kitap Postası Dergisinin 7. sayısında yayınlanmıştır.)

Haftanın Olumlamaları

Pazar : Ben sağlıklıyım
Pazartesi : Ben güçlüyüm
Salı : Ben formumdayım
Çarşamba : Ben vücudumu seviyorum
Perşembe : Ben sağlıklı besleniyorum
Cuma : Ben düzenli spor yapıyorum
Cumartesi : Ben vücuduma özen gösteriyorum

Bir heykelin görünür hale gelebilmesi için binlerce küçük vuruşa gerek vardır. Biz de kendi ruhsal heykelimizi yontarken benzer şekilde davranmak zorunda kalırız. Azimli ve kararlı… Olumlamalar bize sadece ruhumuzdan yongalar koparacak minik vuruşlar sağlar.

Ağu 242012
 

Haftalık Kitap Postası Dergisi 8. sayısıyla yarın bayilerde.

Bu sayıda da ilginç konular işleniyor. Kişisel Gelişim ve Bardağın Dolu Tarafı bölümlerinde ilginiz çekecek yazılar var.

Bu haftaki Kişisel Gelişim bölümünde, Soruların Gücü konusunu işledik.

Bardağın Dolu Tarafı sayfasında ise Haftanın Öyküsü, Kendine Güven, Bunları Biliyor musunuz,  Göz yanılmaları ve Haftanın Ödevi bölümleri şaşırtmaya hazırlanmış içeriğiyle sizi bekliyor.

Lütfen bayinizden isteyin.

Haftalık Kitap Postası Dergisi

Haftalık Kitap Postası Dergisi
Ağu 192012
 

(Aşağıdaki olumlamalar, Haftalık Kitap Postası Dergisinin 6. sayısında yayınlanmıştır.)

Pazar : Kendimi seviyor ve olduğum gibi kabul ediyorum

Pazartesi : Başarı benim için kaçınılmazdır

Salı : Ben önemliyim

Çarşamba : Zenginliğim sürekli artıyor

Perşembe : Kendimi seviyor ve onaylıyorum

Cuma : Ben sağlıklı ve mutluyum

Cumartesi : Kendime inanıyorum

 

Ağu 182012
 

Haftalık Kitap Postası Dergisi 7. sayısıyla bayilerde.

Bu sayıda da ilginç konular sizi bekliyor. Kişisel Gelişim ve Bardağın Dolu Tarafı bölümlerinde ilginiz çekecek yazılar var.

Bayinizden sorun.

Haftalık Kitap Postası Dergisi 7. Sayı

Haftalık Kitap Postası Dergisi 7. Sayı

Ağu 032012
 

Haftalık Kitap Postası Dergisi 5. sayısıyla bayilerde.
Bu sayıda yazı ailesine katılan yeni yazarlar var.
Kişisel Gelişim, EFT-Tepeleme, Farkındalık, Olumlamalar ve diğer ilginç ayrıntılar bu sayıda daha da geniş bir alanda sunulyor.
Bayinizden sorun.

 

Haz 112012
 

Kişisel Gelişim konusunu, bir çok kişinin bir tür “zırvalar silsilesi” olarak gördüğünü düşünüyorum. Açıkçası, üç-beş yıl öncesine kadar ben de benzer şekilde düşünüyordum.

Ancak, 1990’lardan bu yana bilimsel bilgilerimizde pek çok depremler yaşadık. Yaşamaya da devam ediyoruz.

Örneğin insan beyni ile ilgili temel bilgilerimizden pek çoğu değişti. Bunları sıradan bir vatandaşın gözlemleri olarak yazıyorum. Bize öğrettiklerine göre, ya da daha doğrusu benim aklımda kalanlara göre, insan beynindeki hücreler çocukluk yıllarında tamamlanan çoğalma aşamasından sonra, sadece azalmaya mahkumdu. Ayrıca beynimizdeki bölgelerin yerleşimine bağlı olarak herhangi bir nedenle yitirilen hücreler nedeniyle ilgili fonksiyonlar da zarar görür ve bunu telafi etmek mümkün olmazdı.

Oysa şimdi “neuro-plasticity” kavramının pek çok örnekle desteklenen işlevlerine baktığımızda; beyin hücrelerinin sürekli yenilendiğini, işlev değiştirdiğini, gerektiğinde başka fonksiyonları üstlenmek üzere başkalaşım geçirebildiğini gösteriyor.

Genetik bilgilerimiz de benzer durumda değil mi? Nöroplastisite kavramının beyin hücrelerimize tanıdığı esneklik, epigenetik kavramlarıyla tüm genetik sisteme de taşınmış durumda. İki artı ikinin kaç edeceği artık sadece genetik kodlarla değil, çevresel koşullar da dikkate alarak belirleniyor.

Benzer değişiklikler bilimin başka alanlarında da yaşanmıyor mu?

İşte bütün bunlar, bilimsel katılığın, yerini daha toleranslı bir bakış açısına terketmesi gerektiğini gösteriyor. Bu esneklik bilimsel doğrulardan vazgeçerek, onlardan ödün vererek değil; bakış ve değerlendirme perspektifimizi biraz daha genişleterek, esneterek yapılmalıdır.

Henüz bilimsel olarak kanıtlanmamış olguları reddetmek yerine, onları bu genişletilmiş perspektife göre değerlendirmek çok daha sağlıklı olmaz mı?

Örneğin birer eski Çin uygulaması olan akupunktur veya akupressure sistemleri, insan vücudunda enerji meridyenleri bulunduğunu varsayar. Ama, bu meridyenlerin varlığı bu güne kadar bilimsel olarak kanıtlanabilmiş değil. Yaygın bilimsel görüş, kanıtlanamayan önerilerin reddedilmesiyle sonuçlanıyor. Bilimsel olarak kanıtlanamıyorsa reddedelim!

O zaman akla şu soru geliyor: Newton’dan önce yerçekimi yok muydu? Çekim yasalarının işlevini gösterebilmesi için onların yasalaştırılması şart mıdır?

1960’lı yıllarda Kuzey koreli bir profesör olan Kim Bong Han tarafından keşfedilen ve kendi adıyla “bonghan channels, bonghan ducts” olarak anılmakta olan bazı organların enerji meridyenlerinin yer aldığı düşünülen bölgelerde yoğunlaştığı ve akupunktur noktaları üzerinden dış dünyayla alışverişte bulunduğu söyleniyor. Hatta bu organların oluşturduğu ağın kan ve lenf dolaşımı gibi üçüncü bir dolaşım sistemi olabileceği belirtiliyor.

Bu bilgiler, benim uzmanlık alanımın dışında olduğu için net ve kesin bir değerlendirmede bulunmam mümkün değil. Fakat ben şunu yapmanın daha gerçekçi olacağını düşünüyorum: Bilimsel bir açıklaması yapılamasa da benzer koşullarda tekrarlandığında benzer sonuçlar veren uygulamalar gerçeği yansıtır. Burada önemli olan girdilerle çıktıların uyumudur.

Örneğin EFT (Emotional Freedom Techniques) sistemi, bazı akupunktur noktalarına parmak uçlarıyla vurarak uygulanıyor. Ben bu yöntemi kendi üzerimde yüzlerce kez uyguladım ve beklediğim sonuçları aldım. Aynı yöntemi başkalarına da uyguladım ve yine beklenen sonuçlara eriştim. Bu durumda, insan vücudunda enerji meridyenlerinin bulununup bulunmadığı, ya da Bonghan korpüsküllerinin uyarılmasının bilinmeyen bir dolaşım sistemini harekete geçirip geçirmediği beni çok fazla ilgilendirmiyor. Sadece, yaptığım uygulamanın sonucunda beklediğim sonuçları alıp almadığım önemli.

Bırakılan taşın yere düşmesi gibi, parmak uçlarıyla insan vücudundaki bazı noktalara yapılan vuruşlar fiziksel, zihinsel veya duygusal bazı sorunların üzerimizdeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırabiliyorsa ve bundan insanlar yararlanabiliyorsa, yapılan iş doğrudur. Zamanı geldiğinde, birileri de bunun bilimsel nedenlerini araştırır, bulur.

Yapılan istatistikler, EFT ile elde edilen olumlu sonuçların %85-%97 arasında olduğunu gösteriyor. EFT’nin sadece placebo etkisi yaratıyor olabileceği savı da bu nedenle gerçekçi değil. Çünkü placebo etkisinin maksimum olumlu değeri ancak %60’lar düzeyine erişebiliyor.

Kişisel Gelişim konusuna “Dene ve Gör” yöntemiyle bakıyorum.

Önce Hızlı Okuma ile başladım. Sonuçlarını aldım. Üstelik bir yan etki(!) olarak yakın gözlüklerimden de kurtuldum.

Şimdi EFT (biz buna Tepeleme diyoruz) ile uğraşıyorum ve bu yöntemi herkesin öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu konularda hiç bir beklentim veya ön şartım yok! Araştırmalarımı ve denemelerimi sürdürüyor ve önümde kıvrılarak uzanan yolun beni nereye taşıyacağını heyecanlı bir merakla bekliyorum.

Ahmet Aksoy