Norman Doidge, M.D. tarafından yazılan “The Brain That Changes Itself” isimli ve 2008 basımı kitabın ilk bölümlerini okudum. Ama bu kadarı bile beyin fonksiyonlarıyla ilgili dağınık bilgilerimin bir çoğunu daha iyi kavramama yardımcı oldu. İlgiyle okumaya devam ediyorum. Beynimizin işleyişini öğrenmeye, onun gizlerini anlamaya ilgi duyan herkese öneririm. Kitap sanıyorum henüz Türkçeye çevrilmemiş ama, İngilizce orijinaline internet üzerinden erişebilirsiniz.
Eski bilgilerimize göre insan beynindeki hücreler sadece belli bir yaşa kadar gelişebiliyordu. Sonra bu gelişim duruyor ve kalan hücreler zaman içinde giderek azalıyorlardı. Bir insan beyninin dış tabakaları ne kadar kıvrımlı ise, onun sahip olduğu bilgi ve fonksiyonlar da o kadar fazlaydı. Beyinde, her duyu organına ve onun fonksiyonlarına karşılık gelen bir bölge bulunuyordu. Bu bölgede bir hasar oluştuğunda ilgili fonksiyon da devre dışı kalıyordu. Örneğin işitme merkezinde oluşan bir hasar, işitme kaybına neden oluyor ve buna karşılık hiç bir şey yapılamıyordu. Beyin, devasa bir kapasiteye sahip, muhteşem bir elektro-kimyasal makinaydı.
Beyinle ilgili bu tür bilgilerim, akademik bir birikime dayanmıyor. Ancak, son yıllarda kişisel gelişimle ilgili çalışmalarım yoğunlaşınca, beyin, öğrenme,algılama gibi konular benim açımdan çok daha önemli bir yere oturdu. Yukarıda sözünü ettiğim kitap, dağınık durumdaki yeni bilgilerimin netleşmesini ve bir çok taşın yerine oturmasını sağladı.
Örneğin denge duygusunu -bir ilacın yan etkisi nedeniyle- artık ayakta bile duramayacak kadar yitirmiş bir kadının beyni, bir düzenek aracılığıyla oluşturulan elektriksel uyaranları dil yüzeyini kullanarak alabiliyor. Bu örnek gösteriyor ki, uyaranların beyne hangi organlar aracılığıyla ulaşmış olduğu pek önemli değil. Beyin, gereken düzenlemeleri yapıyor ve bu eylemler sırasında kendisini de değiştiriyor.
Doğuştan kör deneklerle yapılan bir başka çalışmada ise, kamera ve bilgisayar aracılığıyla oluşturulan görsel sinyallerin bir tür masaj koltuğu aracılığıyla sırt derisine uygulanan ve matris düzenindeki çubuklar aracılığıyla aktarılabildiği ve bu sayede deneklerin karşılarındaki kişileri tanıyabilecek hale gelebilecekleri gösteriliyor.
Beynin en önemli özelliklerinden birinin kendisini sürekli olarak yeniden yapılandırabilme özelliği, yani nöroplastisite olduğu ortaya çıkıyor. Dışarıdan alınan her uyaran sadece değerlendirilip yorumlanmakla kalmıyor; beyin dokusunun yeniden düzenlenmesine de etkide bulunuyor. Dolayısı ile beyin, durağan değil, tam tersine çok dinamik bir yapıya sahip. Belli bir konuda uzmanlaşmış hücreler yeterli uyaran alamaz olduklarında, hemen başka görevlere yönlendiriliyor. Bu da gösteriyor ki, sağlıklı bir beyin için doğru ve yeterli dış uyaranların varlığı yaşamsal öneme sahip.
Tıbbi gelişmelerin de etkisiyle ortalama yaşam süresinin uzaması, beyin fonksiyonlarının da korunması ve geliştirilmesi gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Alzheimer gibi hastalıklar eskiye kıyasla çok daha büyük bir sıklıkla karşımıza çıkıyor. Sağlıklı bir yaşam için sadece vücut kaslarımızın değil, beynimizin de düzenli olarak antrenman yapması gerekiyor.
Beyin antrenmanları için uygun, çok sayıda bilgisayar programı var. Ama onlarla yetinmeyin. İlginizi çeken farklı şeylerle uğraşın. Yeni bir dil öğrenin. Resim yapın. Okuyun. Yazın. Dans edin.
Beynimiz, bizi biz yapan en önemli organımız.
Ahmet Aksoy