Tem 052011
 

Kişinin sağlıklı bir şekilde “kendine güven” duymasının ön koşulu, kendi yetenek, beceri ve sınırlarının farkında olmasıdır. Ancak bu farkındalık mutlaka gerçekçi ve tarafsız olmalıdır.

Kişisel yetenek ve becerilerin farkında olmamak, ya da onları reddetmek yüzünden oluşan güven eksikliği, girişimcilik ve fırsatları değerlendirme potansiyelini düşürür.

Öte yandan, varolmayan yetenek ve becerileri varmış gibi kabullenerek, kısıtlamaları görmezden gelerek şişirilen aşırı güven de yeterince hazırlık yapmamaya ve gereksiz riskleri üstlenmeye neden olur.

Güven eksikliğine yol açan en önemli koşullanmalardan biri “öğrenilmiş çaresizlik”tir.

Aldığı birkaç başarısız sonuç nedeniyle, artık ne kadar çalışırsa çalışsın, sınavlarda başarılı olamayacağına inanan bir öğrencinin başarılı bir sonuç alma olasılığı çok düşüktür. Çevresi tarafından da başarısızlığı yüzüne vuruluyor, üstelik bu duruma kendisi de inanıyorsa, o kişi kendisini başarısızlığa mahkum etmiştir. Sınavda bildiklerini unutması, yanıtların sırasını karıştırması, zamanını yanlış kullanması kaçınılamayacak kadar doğaldır.

Ailemiz, arkadaşlarımız, hatta bazı eğitmenlerimiz “korumak” gerekçesiyle ve çoğu kez yaptıklarının farkına bile varmaksızın bizleri “çaresizliğe” mahkum ederler. Eğer bizler de bu durumun farkına varmaz, bu tür girişimlere izin verir ve hatta söylenenleri gerçekmiş gibi kabullenirsek, sonunda etrafımıza örülen görünmez duvarlar, gerçekten de yıkılması zor birer kale ya da hapishane duvarına dönüşebilir.

Vücudumuzun ve beynimizin organik bir makine olarak elbette belli fiziksel sınırları vardır. Bunları bilmek zorundayız. Örneğin cılız bir mum alevi bile parmağımızı yakabilir. Ama aynı mum alevini, süresini ayarlayarak parmağımızla söndürmemiz de mümkündür.

Pek çoğumuz, tırmanacağımız yükseklikleri sınırlayan, ulaşabileceğimiz mesafeleri kısıtlayan cam tavanların ve duvarların içinde yaşıyoruz. Üstelik bu tavan ve duvarları kendimiz inşa ettik. Aslında bu sınırların temel işlevi, kişisel varlığımızı tehlikelere karşı korumaktır. Ancak bu sınırlar kendi doğal kapasitemize kıyasla çok dar kalıyorsa, bizi korumaktan çok, bizi kısıtlamak gibi bir işlev üstlenmiş olurlar.

Tüm bu sınırları ve kısıtlamaları etkisiz hale getirmenin tek bir yolu var: Kendimize güvenmek!

Ahmet Aksoy

Kendine Güven